İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun Hedefleri ve Bu Sezonun Oyunları

-
Aa
+
a
a
a

19 Ekim Salı günü perdelerini açan İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun Müdürü ve Sanat Yönetmeni Osman Wöber Açık Dergi'nin konuğuydu. Osman Wöber, 2004-2005 sezonunun oyunları hakkında bilgi verdi ve önümüzdeki yıl için İDT’nun hedeflerini anlattı: 

 

    

“İstanbul Devlet Tiyatrosu 2004-2005 sezonunda, daha çok yeni oyunların ağırlıklı olduğu bir sezon tasarladık.

 

En başta, Taksim Sahnesi’nde Mehmet Akın'ın yazdığı ve rejisini yaptığı Bedreddin adlı oyunumuz var, Oda Tiyatrosu’nda Sersemler Evi var, Toby Wilsher'ın reji ve tasarımını yaptığı bir oyun.

 

Aziz Nesin Sahnesi’nde yeni kuşak yazar Raşit Çelikezer'in Otopark Cinayetleri var.

Sersemler Evi'nden bir kare

 

Bu yıl Çehov'un 100. ölüm yılı. Bu vesileyle, Çehov'un oyunlarından yapılmış bir kolaj sunacağız seyircilerimize. Aynı sahnede, Taksim Sahnesi’nde, Dürrenmatt'ın Uyarca adlı oyunu da yeni oyunlarımız listesinde. 

 

Berkun Oya'nın geçen sezon Festival'de premierini yapmış olan Yangın Duası adlı oyunu 2 Kasım'dan itibaren Oda Tiyatrosu'nda gösterime başlıyor. Yine Civan Canova'nın Ful Yaprakları adlı oyunu, yeni bir oyun, Turgay Kantürk rejisiyle Oda Tiaytrosu'nda hemen bu oyunların ardından perde açacak.

 

Aziz Nesin Sahnesi pek çok ödüllü oyuna mecra teşkil eden bir sahnedir, Otopark Cinayetleri'nin ardından Mehmet Ulusoy rejisiyle Erasmus'un Deliliğe Övgü adlı çalışmasını sunacak.

Erhan Gökgücü'nün yazdığı ve yine kendisi tarafından yönetilecek olan Giordano Bruno’yu sahneye koyacağız.

Büyük Salon’umuzda ne yazık ki Aralık'a kadar sezonu açamıyoruz, bazı teknik problemler nedeniyle. Ancak 12 Aralık'ta premier yapmak üzere, Vern Sneider'ın romanından John Patrick 'in oyunlaştırdığı Çayhane’yi hazırlıyoruz, şu anda provaları başladı. Çayhane'nin rejisini Şakir Gürzumar yapıyor.

Yeni oyunlarımızdan biri de bir çocuk oyunu; Keva Apostolava'nın bir Bulgar masalından yola çıkarak kaleme aldığı Altın Kız adlı çocuk oyununu yine bir Bulgar rejisör ve Bulgar Kukla Tiyatrosu'nun önemli tasarımcılarından birinin tasarımlarıyla, çocuk izleyicilerimize sunacağız.

2004-2005 yılı repertuarı dışında, genel olarak repertuar belirlerken, biraz buradaki konumumuzu ve misyon tanımımızı gözeterek, farklı, çizgi üstü ve daha önce daha iyilerini görmediğimiz işlere yönelik çalışmalar yapmaya çalışıyoruz kendimizce. Yani seyircilerimize alternatif düşünce seçenekleri sunabilecek, yeni, daha önce benzerini görmedikleri işlerle seslenmek istiyoruz, bunu her zaman çizgisel olarak gütmeye çalışıyoruz. Başarılı oluyor muyuz, bilmiyorum? Ama İstanbul Devlet Tiyatrosu, otuz tane özel tiyatronun, çok sayıda ödenekli sanat kurumunun, üç tane büyük ödenekli tiyatronun devindiği bir arenada, kuşkusuz çok geniş bir sanatsal tüketim alanı olan İstanbul'da, Taksim'de konuşlanmış, dört tane küçük sahnesiyle, bir görev yerine getiriyor. Bu repertuar politikasını da bu  konuşlanmaya biraz dikkat çekerek, biraz çizgi üstü eserleri öne çıkaracak, mümkünse daha önce yapılmamış olan, görmediğimiz şeylerden, yeni eserlerden yola çıkarak oluşturmaya çalışıyoruz.

İDT'nun bu seneki repertuarında bazı oyunların tematik bağları var, örneğin Giordano Bruno ile Bedreddin; birisi Anadolu'da birisi Orta Avrupa'da aynı yüzyılda, aynı akıbete uğrayan iki bilim adamının durumunu işliyor. Diğer yandan Uyarca ve Otopark Cinayetleri; bilimin kimin elinde olduğuna değiniyor, yani küçük tematik bağları gözeten, yeni oyunlardan oluşan bir repertuar çizgisi takip etmeye çalışıyoruz.

 

Bu yılın hedefleri içinde birinci olarak anons etmek istediğim, ütopik de olsa bir hedefimiz var. Bizim bir "Yüzer Tiyatro" projemiz var İDT olarak. Biliyorsunuz karşı yakada Şehir Tiyatroları gibi sahnemiz yok. Anadolu yakasında, ve sadece Taksim'de dört sahnede perde açan bir tiyatroyuz. Bu sıkışıklığı birazcık açması açısından zannediyorum çok enteresen bir projedir. Üç yanı denizlerle çevrili bir ülke olmamız açısından, bir “Yüzer Tiyatro” projemiz var. Daha önce Ferhan Şensoy'un kısa bir süre denediği bir gemi tiyatrosu vardı, belki hatırlayacaktır dinleyicilerimiz. Bunun benzeri bir yüzer tiyatroya sahip olmak istiyoruz ve bununla ilgili bir proje çalışmalarımız var.  Tabii ki bu yatırım değeri çok yüksek olan, maliyeti yüksek ama çok cazip bir proje, çünkü bu sayede iskelesine bağlandığımız her yeri sahne haline getirme şansımız olacağımızı düşünüyoruz. Bunun için de doğrusunu isterseniz, şiddetle çalışıyoruz. Aynı zamanda, sadece Türkiye içinde değil, deniz yoluyla erişebileceğimiz bütün uluslararası festivallerde de Türk tiyatrosunu ve Türkiye'yi temsil edebilecek bir proje diye düşünüyorum. Hatta bizim bağlı olduğumuz Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın da, hem kültür hem turizmi içermesi bakımından ilgisini çekecek bir proje olduğunu düşünüyoruz. Bunun için yeterli ve gerekli kaynağı bulabilirsek, en büyük hedefimiz bu “Yüzer Tiyatro” projesini gerçekleştirmek.

 

Yılda ortalama iki yüz elli bin seyirciye yerleşik sahnelerimizle erişen bir tiyatroyuz, bu bizim için nihai bir hedef olamaz. Çok sayıda yurt dışı turnesiyle, Türkçe’nin konuşulduğu her yerde, Türk tiyatrosunu temsil etmek amacıyla turneler yapmak istiyoruz, yapıyoruz da. Bazı bağlantılarımız şimdiden var. Fransa'yla, ABD'yle, Almanya'yla ve Hollanda'yla yapacağımız bazı ortak projeler var. Örneğin Erasmus'un Deliliğe Övgü adlı oyunu için Mehmet Ulusoy, Fransa'daki bir ödenekli kurumu, Marsilya Şehir Tiyatrosu'nu bu projenin ortağı haline getirdi,  Amsterdam'da zaten bizim büyük ödenekli bir partnerimiz var. Bu üç ayaklı bir proje olacak, -ki zaten Erasmus Rotterdamlıdır-, üç ülkenin oyuncularının katıldığı bir proje olarak tasarlıyoruz ve üç dilde temsil edilmesi için uğraşıyoruz. Yani, hedeflerimiz arasında, uluslararası arenada da Türk tiyatrosunun sesini yükseltmek ve AB konuşmalarının çok yoğun şekilde yapıldığı şu dönemde, sanat yoluyla Avrupa insanına Türk kimliğini yeniden tanıtmak da var. Bu oldukça müşkül, ama  hoş ve peşinden gidilmesi gereken bir hedef diye düşünüyoruz.

 

Biz “repertuar tiyatrosu” kimliğini özenle korumaya çalışan bir tiyatro olmaya çalışıyoruz, onun için uzun soluklu, uzun zamandır oynayan oyunlarımız var. Bunlar, Dario Fo'nun Bir Anarşist'in Kaza Sonucu Ölümü, sekizinci sezonunu tamamladı, dokuzuncu sezonda tekrar seyircilerimizle buluşacak. Geçen yıl büyük bir başarı ile sergilenen Martin Crimp’in yeni oyunu Kır yine Oda Tiyatrosu’nda seyircilerimizle buluşacak. Ayak Takımı Arasında çok acı bir kayıp verdi, Hüseyin Hakkı Sunat’ı elim bir olay sonucu kaybettik ama en azından onun anısını yaşatmak adına, bu kadar başarılı olmuş bir prodüksiyonu yok etmemek adına Aziz Nesin Sahnesi'nde oynamak, devam etmek istiyoruz.

 

Edip Cansever'in Ben Ruhi Bey Naslım’ı, Martin McDonagh'ın Leenane'in Güzellik Kraliçesi, Nazım Hikmet'in Mehmet Ulusoy rejisiyle Benerci Kendini Niçin Öldürdü, Mehmet Baydur'un Kamyon ve Gogol'ün Müfettiş adlı oyunları geçen sezondan bu sezona transfer ettiğimiz oyunlar. Bu arada Kamyon on birinci sezonuna girmiş olacak.

Biz sezon boyunca hem Taksim Sahnesi'nde hem Oda Tiyatrosu, hem Aziz Nesin Sahnesi ve AKM Büyük Salon’da, Pazartesi dışında her gün perde açıyoruz. Cumartesi günleri ve Pazar günleri saat 15:00'te matinelerimiz var, Cumartesi günü ayrıca saat 20:00'de suarelerimiz de var ama Pazar günleri sadece matine oynuyoruz 15:00'te. Salı'dan itibaren Pazar'a kadar her gün perdelerimiz açık.

Istanbul Devlet Tiyatrosu sitemizden de program hakkında detaylı bilgi alınabilir. Elektronik posta adresimiz ise [email protected]. İzleyicilerimizle yakın temasta olmayı çok arzuluyoruz, onların görüşlerini, eleştirilerini ve önerilerini  bu adrese bekliyoruz memnuniyetle.”

(20 Ekim 2004 tarihinde Açık Radyo’da Açık Dergi programında yayınlanmıştır.)